Şer Olmak Nedir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Üzerinden Bir Bakış
Bazen kendimizi “iyi” olmanın tanımlarına hapsolmuş buluruz. Toplum bize iyiliğin sınırlarını çizerken, “şer” kavramını yalnızca karanlık, zararlı ve dışlanması gereken bir şey olarak öğretir. Oysa belki de “şer olmak”, sorgulayan, sistemi rahatsız eden, kalıpları sarsan bir duruşun ifadesidir. Bu yazıda, “şer olmanın” toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden ne anlama gelebileceğini konuşalım. Çünkü bazen değişim, en çok “şer” görünen seslerle başlar.
Toplumsal Cinsiyetin Gölgesinde: Şer mi, Direniş mi?
Tarih boyunca “şer” sıfatı çoğu zaman kadınlara, LGBTİ+ bireylere veya farklı düşünenlere yakıştırıldı. Kadının itirazı “asi”, erkeğin direnişi “kahramanlık” olarak yorumlandı. Bu asimetrik bakış, toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadar derin yerleştiğini gösteriyor.
Kadınlar çoğunlukla empatiyle, duygusal zekâyla ve toplumsal bağları koruma içgüdüsüyle hareket ederken, erkekler çözüm odaklı, analitik ve sistemli bir yaklaşıma yönelir. Bu iki enerji, aslında birbirini tamamlar. Ancak toplumsal yapı, birini “makbul”, diğerini “fazla” olarak görme eğiliminde.
İşte burada “şer olmak”, bu dengesizliği fark edip yeniden tanımlamak anlamına gelir. Kadının güçlü duygusal sezgisi “duygusallık” diye küçümsenmemeli, erkeğin analitik bakışı ise “soğukluk” olarak görülmemeli. “Şer olmak”, bu etiketleri reddetmek ve insan olmanın çok yönlülüğünü kabul etmektir.
Çeşitliliğin İçinde Şer: Aynılığı Değil, Farklılığı Savunmak
Çeşitlilik, toplumların nefes almasını sağlayan bir olgudur. Fakat çoğu zaman farklılıklar, tehdit gibi algılanır. Toplumun genel normlarına uymayan bireyler – ister cinsel yönelim, ister etnik köken, ister yaşam tarzı farkı olsun – “şer” etiketiyle yaftalanır.
Oysa bu “şer” olarak görülenler, aslında sistemin kusurlarını görünür kılar. Onlar, toplumsal düzenin kendi içinde barındırdığı çelişkileri yansıtan aynalardır. Bu açıdan bakıldığında, “şer olmak” bir suç değil, bir farkındalık biçimidir.
Her bir farklılık, toplumu biraz daha esnetir; nefes aldırır. Belki de şer olmak, bu esnekliğe alan açmak, herkesin varoluş hakkını savunmaktır.
Sosyal Adalet Bağlamında Şer Olmak
Sosyal adaletin kalbinde eşitlik, empati ve temsil vardır. Ancak bu kavramlar, çoğu zaman yüzeysel bir anlayışla ele alınır. Adalet, yalnızca yasalarla değil, insanların birbirine bakışında da şekillenir.
Bir toplumda “şer” ilan edilenler kimlerdir? Genellikle ses çıkaranlar, adaletsizliği görünür kılanlar, “susmak istemeyenler.” İşte o insanlar, düzenin rahatsız olduğu ama dönüşümün kapısını aralayan kişilerdir.
Sosyal adaletin yerleşebilmesi için, “şer” görülen bu seslere kulak vermek gerekir. Çünkü değişim, çoğu zaman en rahatsız edici sorularla başlar: “Neden böyle?”, “Kimin için adil?”, “Kimin sesi duyulmuyor?”
Şer Olmak: Direnişin Diğer Adı
Şer olmak, kötülük değil; sorgulamanın, direnmenin, ses çıkarmanın cesaretidir. Korkmadan konuşan bir kadının, haksızlığa başkaldıran bir gencin ya da kalıpları reddeden bir topluluğun hikâyesidir.
Belki de “şer” kelimesinin hakkını yeniden vermenin zamanı gelmiştir. Çünkü şer olmak, toplumun aynasında kendi çelişkilerini görmesini sağlar. Her “şer” olarak görülen davranış, aslında bir ışığın parlaması olabilir.
Son Söz: Şer Misiniz, Yoksa Sadece Gerçek mi?
Şer olmak, kimilerine göre düzeni bozmak, kimilerine göre ise gerçeği göstermek demektir. Belki de mesele, bu kavramı “iyi” ya da “kötü” kutuplarına hapsetmek yerine, onu bir dönüşüm aracına çevirmekte yatıyor.
Peki sen, kendi hayatında “şer” olarak damgalandığın bir anı hatırlıyor musun? O an seni değiştirdi mi, yoksa seni susturdu mu?
Yorumlarda düşüncelerini paylaş; belki de hepimiz birlikte “şer” olmanın aslında ne kadar insanca bir eylem olduğunu yeniden keşfederiz.